FREE service provided by MusicWebTown.com

   
 
  NECİP FAZIL HAKKINDA YAZILANLAR…

Necip Fazıl, Cumhuriyet döneminde yetişen en büyük Türk düşmanlarından birisidir. Ne hazindir ki; eğitim seviyesi düşük insanlar bu adamı milliyetçi bir kimse olarak tanırlar. Türklük ve Atatürk düşmanı, fikrî dönek, kadın bacağına şiirler yazan bir müptezel olan bu şahsın herzelerinden ve saklanan adî kişiliğinden birkaç değerlendirmeyi dikkatinize sunmak isterim... MÜSLÜMAN (!) NECİP FAZIL HAKKINDA YAZILANLAR… "Üstad, yüz tikleri olan, çok sigara içen ve tanımadıklarının yanında az konuşan, at yarışlarına pek meraklı biriydi. Devlet bankalarının genel müdürleri üzerinde büyük nüfuzu vardı. Örneğin; Ziraat Bankası Genel Müdürü Mithat Dülge'nin odasına kapıyı vurmadan girer ve "Oğlum Mithat. Bana para, sana da bir iki skeç lazım der" sonra genel müdürün özel çalışma odasına girer ve birkaç saat içinde Ankara Radyosu için nefis iki skeci kaleme alır ve merkez veznesinden gelecek binlikleri beklerdi. Oradan da bahis oynamaya Hipodrom'a. Çoğu kez o morlar orada erir ve üstat hiç üzülmezdi... İçkiye çok düşkündü ve ben o gençlik yıllarında bu ehlî keyif yazarın nasıl olup da din simsarlarının idolü olduğunu anlamaya çalışır dururdum." http://www.milliyet.com.tr/2006/05/2...t/axsiy01.html NECİP FAZIL'IN TUTUKLANMA NEDENLERİNDEN BİRKAÇI: Türklüğe Hakaret: 9.6.1947–5.8.1947 (1 ay, 27 gün) *Türklüğe Hakaret Davası Bitti, Son Posta, 6 Ağustos 1947 Türklüğe Hakaret: 21.4.1950–15.7.1950 (3 ay, 25 gün) *Tevkif Müzekkeresi, C. Savcı No:950 / 5191 Atatürk'e Hakaret: 15.10.1960–18.12.1961 (1 yıl, 65 gün) *1960 / 3349 numaralı Mahkûmlar için müddetnâme ''Destân'' adlı şiirinde Cumhuriyet devrimlerine ve Başbuğ Atatürk'e dolaylı yoldan hakaret vardır. İŞTE MİLLÎ DEVLET VE LAİK REJİME MUHALEFETİNİ İSPATLAYAN BİR MISRASI… "Ah küçük hokkabazlık, sefil aynalı dolap; Bir şapka, bir eldiven, bir maymun ve inkılâp!" NECİP FAZIL VE İBDA/CTERÖR ÖRGÜTÜ İLİŞKİLERİ İBDA/C (İslami Büyük Doğu Akıncılar Cephesi) "İBDA fikriyatı, İslamcı edebiyatçı Necip Fazıl Kısakürek ve onun Şeyhi Seyyid Abdülhakim Arvasi yanlısı akıncı gençler tarafından 15 Kasım 1975 tarihinde, Salih Mirzabeyoğlu öncülüğünde çıkarılan Gölge Dergisi çerçevesinde oluştu." "Necip Fazıl Kısakürek'in "BÜYÜK DOĞU" fikriyatından etkilenerek ortaya çıktığı iddia edilen, Osmanlı Devleti modelinde federatif yapılı bir İslam Devleti kurulması amacını güden ve bu amaç doğrultusunda silahlı mücadele yöntemini benimseyen terör örgütüdür." http://www.yesil.org/teror/ibdac.htm "İslami Büyük Doğu" Necip Fazıl Kısakürek'in düşüncelerini yansıtan bir dernektir. Akıncılar Birliği de 80 öncesinin MSP Gençlik Kolları'nın kurduğu dernektir. Bu iki dernek birleşmiştir, İBDA- C'yi oluşturmuşlardır." http://www.sabah.com.tr/2003/12/14/yaz33-10-107-20031205.html "Necip Fazil Kisakurek, the IBDA-C's ideologue, published 130 books on Islamic thought, Islamic arts and other issues. His thought continues to influence the IBDA-C." http://www.intelligence.org.il/Eng/var/yf_12_03.htm "Necip Fazıl Kısakürek için yürüyüş yapan İBDA/C'ciler" http://www.milliyet.com.tr/2006/05/25/son/sontur34.asp Necip Fazıl "Son Devrin Din Mazlumları" isimli kitabında Dersim İsyânı'nı, Şeyh Said'i, Said'i Kürdî'yi vs. öve öve bitiremez. 1937'de Tunceli isyanında Türk Silahlı Kuvvetleri'nin katliam yapıp bilmem kaç yüz bin kürt'ün öldürdüğünü iddia eder. Necip Fazıl, 1946'da İstanbul'da verdiği bir konferansta Atatürk'ü sâhte kahraman ilan etmiştir. ABDULLAH ÖCALAN denen Allah'ın insan ziyânı olan aşağılık köpek, Necip Fazıl ile ilgili bir soruya aynen şöyle cevap vermiştir… "20 YAŞLARINDA YA VARDIM, YA YOKTUM. NECİP FAZIL KISAKÜREK'İN KONFERANSLARINA GİDER, BAYAĞI DA ETKİLENİRDİM..." (APO VE PKK ADLI KİTAPTAN) Tayip Erdoğan'ın başdanışmanı olan, Amerikalılara ''bizi delikten aşağı süpürmeyin diyen'' şerefsiz kürt Cüneyt Zapsu'nun dedesi Abdürrahim Zapsu, Necip Fazıl'ın yazdığı haftalık "Ehli Sünnet" dergisinin yayıncısıdır. Bu sahtekârın meşhur şiiri "Kadın Bacakları"nı okuyalım da, nasıl bir Müslüman (!) olduğunu da görelim… Her ayağın bastığı yerde sanki kalbim var, Kalbim ki vahşi bir zevk alır ezilişinden. Ömrümün geçtiği yolda bana sorsalar, Gidiyorum bir kadın bacağının peşinden. Bir kadının içinden ağlayışı, gülüşü, Gözlerinden ziyade bacaklarına yakın, Bir lisandır onların duruşu, bükülüşü, Kadınlar! Onlar varken konuşmayınız sakın. İnce sütunlardaki ilahi güzelliğe, Bacakların ruhudur şekil veren diyorum. Bacakları bir kalın örtüde saklı diye, Mermerde kalbi çarpan Venüs'ü sevmiyorum. Boynuma doladığın güzel putu görseler, İnsanlar öğrenirdi neye tapacağını. Kör olsam da açılır gözüm, ona sürseler, İsa'nın eli diye, bir kadın bacağını. (NECİP FAZIL KISAKÜREK) Bu şiire göre Necip Fazıl'ın, bir ayak fetişisti olduğu ortaya çıkıyor. Necip Fazıl, 1934 yılına dek kadınların bacaklarına şiirler yazacak kadar nefis düşkünü bir adamdı. Eğlence ve kadınlar onun hayatının baş unsuruydu. Daha sonra da bu pislik hayatını devam ettirmediğini iddia etse de ''döneklerden, dönenlerden'' hayır gelmez. Devam edelim… Bu müfteri ayrıca Türkçe düşmanıdır. Türkçe'ye ağır hakaretler içeren yazısını aktarıyorum… • KISA HECELER... Aşağıdaki cümleyi, ona hususî bir mâna biçmeden, onda ayrı bir mâna murad edildiğini hesaba katmadan, sadece Türkçe olarak okuyunuz: • "Ciğerimi delici, yüreğimi yakıcı, kafamı kemirici soru şu ki, gericiliğe mi, ilericiliğe mi, ne tarafa döneceğini bilemeyene, ne diyeceğini, ne edeceğini bulamayana, baba izini görmeyene, anadilini yitirene, yolunu şaşırana, ya kuzu gibi boyuna budalaca acı acı meleyene, ya da kısa heceli ölü kelimeleri dizi dizi boşuna sıralayana, şu yeni kuşağa ne demeli; acımalı mı, acımamalı mı?" İçinde 50 kelime ve 162 hece bulunan bu cümlede tek bir uzun hece yoktur ve böyle bir lisan yeryüzünde mevcut değildir. • Bu hâl, tarihin ilk çağlarında, henüz hançeresi gelişmemiş bir millete işarettir. • TEK HECELER... Dilimiz umumiyetle tek, hiç değilse az heceli kelimelerden örülü: al, kal, çal, dal, ol, sol, dol, yol, ser, ver, ger, yer, yar, ban, kan, san, at, kat, tat, çat, kap, sap, tap, yap, say, yay, kay, cay, sil, bil, ek, çek, şiş, piş, ye, de, filân, falan, sayısıza kadar giden bir dizi... Askerî kumanda sesine benzeyen ve sonlarına birer "mak" veya "mek" edatı eklenince ancak iki heceli masdarlığa çıkabilen "emr-i hâzır"lardan ibaret bu tek veya az heceli kelimeler kalabalığı içinde yabancı dillerden devşirilmiş dolgun heceler de Türk hançeresine uymadığı için bölünmüştür: Psomi (rumca ekmek)-İpsomi... Fikr-Fikir... Spor-Sipor... Film-Film... Nefs-Nefis... Remz-Remiz... Vesaire... • Başka dillerde tek hecede 4-5 sese kadar çıkabilen (rast, drops) dolgun heceler Türkçede 2-3 sesi aşamaz ve ancak kültürlü insanların hançeresinde yer bulabilir. • Bir dilde uzun, dolgun ve çok heceli kelimeler, tefekküriyet ve medeniyet işaretidir. • Türk Milleti'nin, ruhunu dayayacağı üstün bir medeniyet mihrakı buluncaya kadar sürdüğü hayat içinde dili, kısa heceler bahsinde olduğu gibi, konuşmaya ve dolayısıyla düşünmeye vakti olmayan bir topluluğu ifade eder. • MÜCERRET MEFHUM... Türkçede, kendi öz anlamı olarak tek bir mücerret mefhum yoktur. Aşağıdaki, hemen her lisanda mevcut mücerret mefhumların Türkçe karşılığını arayınız: Zaman, mekân, mesafe, zevk, şevk, mevzuu, merkez, mihrak, gaye, mefkûre, din, Allah; ve nâmütenâhîye kadar sayabiliriz. Mücerret mefhumların hattâ basitlerinden olan bu kelimelerden bir tanesini bile Türkçede bulamazsınız. "Allah" adının hiçbir lisanda eşi bulunmaz hâs ve âlem ismi olması bir tarafa, ilâh mânasına her dilde mevcut kelime bile Türkçede yoktur. "Tanrı" kelimesi "tanyeri"nden gelir ve mücerretlikle alâkasız, putperestlikten kalma bir madde ismi olmaktan ileriye geçemez. "Mevzuu" kelimesine uydurulan "konu" ise "koymak" gibi kaba ve maddî bir fiile dayanır. "Vazetmek" fiili "koymak" değildir ve onun üstünde bir mânayı (nüans-gamiza) belirticidir. • Neticede, sade ve mahdut madde isimlerine mahsus, beşerî tefekkür malzemesinden mahrum bir lisan karşısında kalıyoruz. Hattâ "dil" bile "lisan" kelimesine uymuyor ve ağızdaki et parçasından ibaret kalıyor. • Cedlerimiz İslâmı kabul edip kâinat çapında bir tefekkür ve tahassüs hazinesini yüklendikleri ân, takdir ettiler ki, kumanda seslerinden ibaret tek ve kısa heceli, âhenksiz sadece yalçın madde plânına bağlı, mücerret mefhumdan sıfır derecesinde bir dille ne insan, ne cemiyet, ne de devlet teşkil edilebilir. Artık Türk, madde fatihliğinden, onunla beraber mâna fâtihliğine geçmiştir; bunun için de maddî kılıcına eş bir mâna kılıcı lâzımdır. Hâlbuki elinde, mânevî kılıç adına, çelik değil, bir saman parçası bile yoktur? Ne yapsın? • Türk, İslâmiyeti kabul ettikten sonra düşünmeye başlamıştır. (?) Bu, anlayan ve insafı olan için riyazî bir hakikattir. İşte bu Türk, yani İslamiyet’i kabul ettikten sonra gerçek Türk’ü bulan Türk, ilk iş olarak, kaba müşahhaslardan ileriye geçemeyen dilini zenginleştirmek zaruretini idrak etmiştir. Bunun için de, Batılının, Yunan ve Lâtin kaynaklarına uzanışı gibi, öz kültür kaynağının iki örnek diline el uzatmış ve Türkçenin çarşafı üzerine Arap ve Fars ağaçlarının meyvelerini silkelemeyi tek yol kabul etmiştir. Necip Fazıl Kısakürek, İdeolocya Örgüsü, Büyük Doğu Yay. İstanbul Bu yazıda Necip Fazıl, Türk diline hakaret ederek, Arap dilini kutsadığı gibi ''Türkler Müslüman olduktan sonra düşünmeye başlamıştır'' diyerek de koskoca İslâm öncesi Türk tarihine ve Türklerine bile sövmüştür. Sanırım bu kadar bilgi Necip Fazıl'ın Türk ırkı için ne kadar tehlikeli bir yaratık olduğunu ispâta kâfidir.
 
 
Bugün 5 ziyaretçi (5 klik) kişi burdaydı!
http://www.musicwebtown.com/tachilal/236675 Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol